Süpermen 1932'de çizildikten sonra herhalde onun gerçek olamayacağını anlayan babalar 1938 yılında Batman'i çiziyor. Uzatmadan bugün, bir sürü kişinin bir Süpermen beklediğini görüp görüp çıldırıyorum. İster siyaset, ister özel hayat, ister iş konusunda, fark etmiyor. Buna basitçe "Kurban mantalitesi" diyebilirim. "Bir şey yapmak gerek, oturma öyle!" deyince de yıllar boyunca sen mi değiştireceksin, o kadar kolay değil gibi tepkilerle iyice içime gömüldüm. O gömüldüğüm içimde hummalı bir çalışma var, düşe kalka devam ediyor. Fakat çalışma adı üstünde, kafamın içinde maalesef. Ne zaman bir şeye dönüşür bilmiyorum, ama başkalarıyla iletişime geçmesi, akması gerek. Bunun da tek yolu yazmak, okunmak. Çünkü anlatacağım çok şey var, yeni laflarım da var çünkü iç sesimi dinlemekten hiç vazgeçmedim. Umarım birileri bu sesi duyuyordur, hem kendinden hem de benden.
Baudrillard "Gerçeğin Çölüne Hoş Geldiniz," dediğinde haklıydı, Fukuyama daha sonra benzer bir şekilde Tarihin Sonu Mu Geldi? sorusunu soracaktı. Fakat ikisi de olmadı. Artık simüle ettiğimiz şeyler gerçek sadece, buna hayıflanan çok var fakat etik ölmedi, insanlık ölmedi. Simüle ettiğimiz şeyin gerçek olma ihtimalini doğurdu insanoğlu, çölde vaha icat etti resmen. Böylece kendini mecburen simüle eden insanlar içi boş simülasyon ile gerçekten dolu bir şeyin simülasyonu olarak ikiye ayırdılar oyunu. Ve betonun içinden filizlenen yeşiller umut verdi, vermeye de devam ediyor. Yazık ki bu çaba ancak bireysel olarak kalabildi bugüne kadar, kendi mücadelesini yalnız kendi yaşantısında verebiliyor bazı insanlar. Şu saatte birbirimizi arayıp bulmamız, gerçek olanlar, olmaya çalışanlar ve bilerek, isteyerek sahte olmayı seçmiş olanlar olarak ikiye ayırmamız gerekiyor. Bu söylemde de ısrarlı, kararlı ve güçlü olabilmemiz belki de kalabalık olmamıza, birbirimize destek verebil